30 Aralık 2013 Pazartesi

Yüzüklerimizi aldıııııııık!

Önceki postta da yazdığım gibi Aralık benim için çok güzel heyecanlarla geçti, çok güzel hatıralar bıraktı bana. Yılı bitirirken kafamızda bir türlü ortak noktada buluşamadığımız yüzük konusunu halletmiş olduk.


Alyans seçimi

Şimdiye kadar hiç alyans hayali kurmamıştım, çünkü ben alyans sevmiyorum. O yüzden de şöyle olsun böyle olsun gibi düşüncelerim yoktu. Ama Orkun benim gibi düşünmüyor :) Yüzüklerimiz aynı olmalı dedi. Gittik baktık şaşalı modelleri zaten baştan elemiştik bakmadık bile ama buna rağmen o kadar çok fikir değiştirdik ki... Zaten biim zevklerimiz pek uyuşmaz. Dolayısıyla yüzük seçerken de genelde farklı modeller beğendik. Sürekli karar değiştirdik ama sonunda ikimizi de sevindiren ortak bir noktada buluşabildik.

Tektaş seçimi

Alyansı halletmiş olmanın sevinciyle tektaş bakmaya geçtik.
 Ama o da ne!
Dışarıdan bakıldığında tektaş denen şey tek bir taş alt tarafı ama konunun içine girince ne teferruatlı ne detaylı bir şeymiş... İstanbul'da aklınıza gelebilecek tüm kuyumcuları gezdik. Yok kesimi yok montürü yok taşının parlaklığı yok karatı derken kendimizce konuda uzmanlaştık. Onun burası şöyle bunun burası öyle. Parmağımda kaybolmasın, Bülent Ersoyvari de durmasın. Klişe mi oldu artık bu model yok yok diğerinden de sıkılma riskim çok...

Bunlar başak burcu olmamla mı alakalı, başka bir şey mi, yoksa ben çok mu mız mız bi kızım bilemiyorum ama sonuç olarak seçim yapamadım. Kuyumcumuz sağolsun beni anladı ve şöyle bir çözüm buldu: 

"Ben size ham bir montür getireyim, istediğiniz taşı seçin, atölyeye gidin siz tarif edin."

Bu harika bir teklifti tabii. Gittik atölyeye. Tarif ettik. 
Ne kadar ince işçilik gerektiren bir şeymiş pırlanta. Hiç böyle olduğunu düşünmemiştim. Ustası her bir milimiyle ince ince uğraşıyor. Yaklaşık 45 dk sürdü. Sonra yüzüğü rodaja gönderdiler. Bir heyecan bekliyoruz. Yüzük geldi, taktım, ama yok :( Düşündüğüm gibi olmamış!
Anladım ki yaptırmak büyük riskmiş. Neyseki kuyumcumuz çok anlayışlıydı. İçine sinmedi istersen al tak dene bi süre ya da alma başka bi tane seç dedi. Almadım tabii, henüz evlenme teklifi yok :) Yüzüğü takamayacaktım zaten. Sakin bir kafayla daha sonra gelelim dedik. Bir hafta sonra tekrar gittik. 5 kutuyu falan eledikten sonra aradığım yüzüğü buldum demem gerek değil mi, ama bulamadım :(((

Beğendiğim bir model vardı, onun da taşı fazla büyüktü. Bir güzellik daha yaptılar bize ama tabii yaşadığımız stresi anlatmak ne mümkün. Bu sefer hazır montür geldi. Taş seçildi. Çok fazla oynama yapılmadan atölyeye gitti. Bu kez biz gitmedik :)))

1 saat sonra yüzük geldi. Yaa korkuyorum ben bakmaya dedim ama kuyumcumuz merak etme beğenmezsen sorun değil dedi. Bizim tasarladığımız ilk yüzük satılmıştı zaten. Acaba kimin oldu çok merak ediyorum... Umarm uğurlu gelir ;)

Sonuç olarak korkulu gözlerle yüzüğü taktım. O an eveeeet demişim. Orkun ve kuyumcumuz heh tamam evet dedi diyince ben de kendi sesimi sanki yeni fark edermişçesine bi ohh çektim. Bu sefer tam istediğim gibi olmuştu. 

Biz yine mutlu mesut evlerimizin yolunu tuttuk. 

Bu hikayeyi duyanlar ne yüzükmüş diyebilir. Tektaşa, benim eskiden baktığım gibi, "tek" bi taş diye bakanlar için gayet sıradan bir yüzük aslında, benim içinse sağdan, soldan , önden, arkadan, üstten görünüşü milim milim bana özel, ilerde hatırlayıp bizi gülümsetecek bir anısı olan biricik yüzük :)


----------

Ah aşkım... Sen benimle nasıl ev döşeyeceksin bakalım...
Ama olsun, sonu güzel oluyor çooook şükür ve bitince her şeyyyyyy çok daha güzel olacak...



2 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...