9 Mayıs 2011 Pazartesi

Iyi hissetmek / -e bilmek...








Kitabı alırken en çok etkilendiğim kısım ismiydi. Elime ulaştığında arka kapağı dikkatimi çekti. Ciddi bir depresyon kitabıymış, içinde faydalı olduğunu düşündüğüm birçok uygulama buldum. Ben yaptım mı? Hayır. Zaten tam olarak da bir şey anladım denemez.
 Sınavlar, işin yoğunluğu derken çok bölündü okumalarım; öyle oluncada haliyle tesir etmedi pek…

“Her şey beyinde biter” şeklinde düşünenlerin arasında olmama rağmen beyne söz geçirmenin bi o kadar zor olduğunun farkına varanların okumasında daha bir fayda var bu kitabı.

Ben iyisi mi “Iyi hissetmek” hakkında kendi düşüncelerimi paylaşayım kitabı 2. kez okuyana dek…


O yüzden postun ismine kanmayın, iyi şeylerden bahsedemeyecek kadar kötü ruh halim :(

Iyi hissetmek kimine göre yaşam şekli kimine göreyse arada bir hissederse ne ala dediği bir duygu…

Kimi zaman çok kolay gelirken insana kimi zaman hiç yaşanmamışçasına uzakta kalan bir anı…

Neden mi böyle düşünüyorum?

Çünkü bazen hayat, değiştiremeyeceğimiz öyle şeyler çıkarıyor ki karşımıza, n'oldu, ne bitti diyemeden çaresizce bakakalıyoruz götürdüklerinin ardından.

Evet, ölümden bahsediyorum.

Bir ay içinde 2 cenazesi olan bir aileden…
Hayatın acı sürprizlerle dolu olduğundan…
Hiç akla gelmeyecek şeylerin insanın başına çok rahatlıkla gelebileceğinden…

Üzüntüleri hatırlatmak, üzmek değil amacım, sadece biraz farkında olalım istiyorum.

Çok yakınlarımız yaşayınca bunları, içimize işleyişi daha bir ayrı olabiliyormuş.

Bizim bayramlarımızda evimizin 2. günü rezervedir. Ayrıca kimse gelmez.
Bilinir, o gün Kavacık'ın günüdür.
Kavacıkta bir apartmanın…
Annemin teyzesi ve çocuklarının gelme günüdür, her bayramın 2. günü.

Teyze ve enişte, çocuklar, torunlar…
--------------------------------------------------------------------------------------

Eniştemiz rahatsızdı. Son zamanlarda biraz da ciddileşmişti durumu. Hastaneye kaldırdılar, öyleki en küçük kızları, babasının rahatsızlığı yüzünden düğününü bile ertelemişti. Zor da olsa, 5dk.da  olsa babası o anına şahitlik etsin istiyordu çünkü…

Zaman geçti eniştemizi hastaneden çıkardılar, yapılabilecek pek bir şey kalmamıştı, biraz da iyiceydi sanırım, evine geldi. 
Nikah için hazırlıklar tamamdı.

Nikaha bir hafta kala bir akşam telefon geldi bize. Kavacıktan arıyorlardı. Anneannem ağlamaya başlamıştı bile ama annem "İnanmıyorum!" diye öyle bir haykırdı ki daha garip bir şey olduğunu anladım. Yanına gittim,
- Eniştem değil dedi!
-       Kim peki?!!!!
-       Hüseyin…

Hüseyin abi, teyzenin en küçük oğlu... Nasıl yani, daha birkaç gün önce eniştenin  başında kalan, onun için ağlayan “Allah’ım benim ömrümü babama ver...” diye fenalaşan ve doktorun bakıp hiçbir şeyi yok dediği
 Hüseyin abi!

Kalp krizi…
------------------------------------------------------------------------------------------

Acı gözükür mü?
Ben ilk kez bir annenin gözünde gördüm acıyı.
Elle tutulacak kadar yakından gördüm.
Gelip göz bebeklerinin içine oturmuştu, gördüm, korktum…

Ben ayrılamam kimseden kolay kolay, acı çekerim, içim yanar.
 O değil; sevdiğim bir dizi bittiğinde bile içim burulurdu benim.

Ben ilk kez bir eşin dudaklarından dökülen 4 cümlede tanıdım ayrılığı…
Gözümün içine bakarak söylediği ömür boyu kulağımda kalacak, insana ders verecek cinsten
 4 cümlede…

-       O kadar emindim ki beraber yaşlanacağımızdan, torunlar büyütecektik birlikte… deli mi bu çocuk, nasıl bırakıp gider bizi?

O bilinçsizce belki ama ciddi ciddi bu soruları sorarken ben sadece ağlayabildim karşısında

Ne cevap verilebilirdi ki ?

Hüseyin abi giderken arkasında kimsenin bilmediği o kadar büyük iyilikler bıraktı ki, asıl önemli olanın temiz kalp, iyiliklerle dolu bir ömür olduğunu sayesinde bir kez daha fark ettik.

En üst katta her şeyden bihaber olan enişteye söylenemedi oğlunun 1 nisan şakasıyla göçüp gittiği. Cenaze arabası gelip helallik istediğinde bile duyurmadılar ona bunu. Çünkü kalbi %30 çalışıyordu. Dayanamazdı böyle bir acıya…
Sorduğunda iş seyahatinde olduğu falan söylenmiş işte…

Böyle böyle tam bir ay bir hafta geçti ki, dün enişteyi kaybettiğimizin haberi geldi.

Kızıyormuş küçük oğluna gelmiyor onu görmeye diye…

 Ben gidemedim cenazeye ama teyzemizin feryatları yıkmış herkesi. 

“Oğlumuz karşılayacak seni orada, ona iyi bak!”

Şimdi bayramları evimize renk katan Kavacık’tan geriye zamanla hafifleyecek ama unutulmayacak çok büyük bir acı, doldurulması imkansız boşluklar ve her gün en üst kattan çocuklarını işe uğurlayan ve dönüşlerini bekleyen ama artık bir tarafı eksik gözü yaşlı bir anne kaldı.

Senin anneler günün kutlu olsun Hayriye Teyzecim!
Sen çok büyük bir yüreksin!



Işte bu yüzden diyorum ki ben iyi hissetmek bazı durumlarda mümkün değil gibi gözükür.
 Öyledir de aslında … 
Ama bir de şu var ki Hayriye Teyzenin yanı başında onu sarıp sarmalayacak, canına can katacak çok güzel bir ailesi var. Pırıl pırıl çocukları, torunları var…
Her şeyin de beteri var... 
Belki de bunu düşünüp “iyi hissetmeye” çabalamalı insan…

2 yorum:

  1. ne kadar güzel, akıcı bir dil... iyi hissettiren anların bol olması dileğiyle...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...