5 Nisan 2011 Salı

Bi tek annem olsun bana bi şey olmaaaz…

 Annem… 

Yaşama sebeplerimin en büyüğü, daha kendisini anlatmaya başlar başlamaz gözlerimi dolduran tek insan…

Sevgi, emek, fedakarlık,güç, dayanak, güven, huzur… Biter mi annemin sıfatları, anneliğin sıfatları…

Benim için hayatımın zor günlerinden birini, demem çok abartı olacak sanırım ama, sıkıntılı geçecek bir gününü güzelleştiren melek insan yine annem…

Mart’ın günlerinden biri için aylar öncesinden hazırlanmış program en acı şekilde noktalandığında o günün gelmesini hiç istememiş, düşüncesinden bile kaçar olmuştum. O günü atlayalım hemen ertesi günü yaşayalım istiyordum için için. Ama sonra şükür melekleri sarstı beni. Kaçacak ne vardı ki, ben sağlıklıydım, ailem başımdaydı,o günü hatırlamaya değer kılacak her şeye ama her şeye sahiptim. Daha büyük mutluluk ne olabilirdi ki hayatta… 
İşte bunu fark ettiğimde “Haydi anne” dedim, “Programı biraz olsun toparlayıp günümüzü gün etme zamanı”
Ve anne kız, tuttuk Kız Kulesi’nin yolunu…


Biraz erken gitmenin verdiği fazla zamanı Kız Kulesi’nin karşısında karşılıklı çaylarımızı yudumlayıp bir taraftan da sohbet ederek değerlendirdik.
 Annem, senin kadar dik durabilmek için senden öğrenecek ne çok şey var hayata dair…





Sonrasında ise Kız Kulesi’nde keyifli bir kahvaltı bizi bekliyordu. Sırf her gün dibinden geçtiğim tarihi bi kere de yakından görmek için gitmek istedim buraya. O yüzden çok büyük beklentilerim yoktu. İyi ki de yokmuş; çünkü çok kasvetli ve karanlık bir mekan, pek sevemedim açıkcası, fazla durmak da istemedim içinde… Hele hele evlilik teklifleriyle anılan bir mekan olduğunu da düşündükçe daha bi şaşırıyorum. Yani bence hiç değil :) O karanlıkta, o basıklıkta insanın içi kararır, evet diyesi gelmez valla :) 
Belki de bana öyle geliyordur, hala aynı mıyım ne...
 Yok yook değilim :)




Kahvaltımız bitince yukarı çıkıp kuleden İstabul’un iki yakasını seyrettik annemle, biraz da fotoğraf çekip doğru Kabataş’a geçtik.




Eee programladık yani günü sırada Body Worlds’ün son gününe yetişmek vardı. Malum ben severim otopsileri, insan vücudunu incelemeyi, annemin de benden aşağı kalır yanı olmadığı için bu durak günümüz için biçilmiş kaftandı. Beklemeden, erkenden de sergiye girincekeyfimiz ikiye katlandı. Çok beğendik…
 İnsan vücudu gerçekten acayip bir makina :)



Sonrasında, Beşiktaş’tan motorla Üsküdar’a geçtik tekrar; çünkü hafta sonları Kabataş’tan Kadıköy’e vapur yokmuş, hala inanasım gelmiyor. Ama iyi oldu. Üsküdar’dan balıklarımızı aldık, ama yağmura yakalandık aynı zamanda :) yağmurdan kaçarken, karnımız acıkmışken, hazır buraya kadar da gelmişken hadi dedik Salacak’ta açılan Filizler Köftecisi’nde yemek yiyip turumuzu öyle tamamlayalım. Oturduk bir güzel yedik içtik :)


Üstüne de bir telefon :) tatlı niyetine evde yenmeyi bekleyen bir Efecik var diye..

Eee bundan daha güzel bi Mart programı mı olurdu, Teşekkürler hayat :)

2 yorum:

  1. çok tatlısın sen canım benim. bu güçlü kız iyi ki girmiş hayatımıza...

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim yaaa, bak çok mutu ettin beni şimdi :))) burdan oraya koccaaaamaaan öpücükler yolluyorum :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...